Bölüm: Tarih – İslam Medeniyetinden Sayfalar
Tarih: MS 637 (Hicri 16)
Ortadoğu’nun kalbinde, üç semavi dinin mukaddes kenti olan Kudüs, tarih boyunca birçok kez fethedilmiş, el değiştirmiş bir şehir olmuştur. Ancak bu fetihler arasında bir tanesi vardır ki; kanla değil, adaletle; kılıçla değil, sözle gerçekleştirilmiş; korku değil, merhamet hâkim olmuştur. Bu, Hazreti Ömer bin Hattab’ın Kudüs’ü fethidir.
Kudüs, İslam Topraklarına Katılıyor
Miladi 637 yılında, dönemin İslam halifesi Hazreti Ömer, Ebu Ubeyde bin Cerrah komutasındaki İslam ordusunun uzun süren kuşatması neticesinde Bizans yönetimindeki Kudüs’ün Müslümanlara teslim edilmesi talebiyle karşı karşıya kaldı. Kudüs patriği Sophronius, şehri sıradan bir komutana değil, bizzat Müslümanların lideri Halife Ömer’e teslim etmek istediğini belirtti. Bu istek, Hazreti Ömer’in tevazu, adalet ve halkla iç içe yaşama anlayışına dayanıyordu.
Tevazunun Zirvesi: Halife’nin Kudüs’e Yolculuğu
Hazreti Ömer, Medine’den Kudüs’e zorlu bir yolculuğa çıktı. Rivayetlere göre bu yolculuğu sadece bir hizmetkâr ve bir deveyle gerçekleştirdi. Sıcak kumlar üzerinde sırayla deveye binip yürüyerek yaptıkları bu yolculuk, Hazreti Ömer’in makam, güç ve gösterişe karşı duruşunun simgesidir. Kudüs’e vardığında sıradan bir kıyafetle, hiçbir gösterişe mahal vermeden halkın arasına karıştı.
Kudüs’te Bir Fetih Değil, Bir Teslimiyet
Şehrin anahtarları, büyük bir törenle Hazreti Ömer’e teslim edildi. Fakat bu tören, tarih boyunca görmeye alışık olunan zafer gösterileriyle değil; sessizlik, vakar ve karşılıklı saygı ile yapıldı. Kudüs halkı, Hristiyan ve Yahudi cemaatler, Halife’nin adaletinden çekinmediler; aksine bu fetihten umut duydular.
Adaletin Belgesi: Ömer İbn Hattab’ın Eminiye Ahidnamesi
Fetih sonrasında Hazreti Ömer, Kudüs halkına bir ahidname (emanname) verdi. Bu belge, yalnızca Müslümanlara değil, şehirdeki Hristiyan ve Yahudi halklara da can, mal ve ibadet özgürlüğü tanıyordu. Hiç kimse dininden dolayı zorlanmayacak, ibadethaneler zarar görmeyecekti. Bu tutum, Orta Çağ Hristiyan dünyasında benzeri az görülen bir uygulamaydı.
Ahidnamede şu ifadeler yer alır:
“Bu, Allah’ın kulu ve müminlerin emiri Ömer’in verdiği eman (güvence) belgesidir. Kudüs halkına canları, malları, kiliseleri, haçları ve ibadet özgürlükleri konusunda güvence verilmiştir. Kimse ibadete zorlanmayacak, kimsenin hakkı gasp edilmeyecektir.”
Hazreti Ömer, Hristiyanların en kutsal mabedi olan Kutsal Kabir Kilisesi’ni ziyaret etti. Kilisenin içindeyken namaz vakti geldiğinde, kendisine orada namaz kılması teklif edildi. Fakat Hazreti Ömer, orada namaz kılmadı. Sebebi ise ibretlikti: “Eğer burada namaz kılarsam, ileride Müslümanlar burayı camiye çevirmek ister” diyerek kilisenin varlığını korudu. Bunun yerine kilisenin dışında, bugünkü “Ömer Camii”nin bulunduğu yerde namazını kıldı.
Kudüs’te Adaletin Hâkimiyeti
Hazreti Ömer, Kudüs’te kaldığı sürede halkın meselelerini bizzat dinledi. Mahkemelerde Müslümanlarla gayrimüslimleri eşit şartlarda yargıladı. Kudüs, farklı inançların barış içinde yaşadığı bir merkez haline geldi.
Bugüne Yansıyan Mesajlar
Hazreti Ömer’in Kudüs fethi, yalnızca askeri ya da siyasi bir başarı değil; bir medeniyetin merhametle, adaletle, insanlık onuruna saygıyla nasıl yükselebileceğinin örneğidir. 21. yüzyılın çatışmalarla dolu Orta Doğusunda bile bu örnek, hâlâ yol gösterici olabilir. Din, inanç, etnik köken ayrımı yapmadan hak ve özgürlükleri koruyan bu yaklaşım, modern insan hakları anlayışının da temel taşlarından biridir.
Kaynakça:
- Taberî Tarihi, “Târihü’r-Rusül ve’l-Mülûk”
- İbn Kesîr, “el-Bidâye ve’n-Nihâye”
- “The Early Islamic Conquests”, Fred M. Donner
- “Kudüs Tarihi”, Karen Armstrong
NordicHaber.com / Tarih Editörü